"Şimdi neden uyuyayım ki? Bu kadar çok şey olurken, görülecek bunca şey varken, kim uyumak ister ki? Eskiden hayat sıkıcıydı. Aptalca bir şeydi. Babanın doğduğu evde yaşardın; aynı zenci kölelerin kızları ve oğulları, babanın oğullarını, kızlarını emzirir, onlara bakarlardı; sonra sen de büyür, uygun bir gence aşık olur, zamanı gelince de, belki annenin gelinliğini giyerek, onunla evlenir, belki annenin düğün armağanı gümüş yemek takımları şimdi sana verilirdi; derken bir daha yerinden kımıldamamak üzere yerleşir, çocukların olur, onları besler, yıkar, büyütürdün; sonra sen de kocan da sessizce ölür, belki bir yaz günü öğleden sonra, akşam yemeği vaktinden hemen önce, birlikte gömülürdünüz. Ne aptallık, değil mi? Ama şimdi kendi gözlerinle görüyorsun işte; şimdi durum iyi; evdi, gümüş takımlardı diye kaygılanmaya gerek yok artık; çünkü evler yakılıyor, gümüşler çalınıyor; zenciler için kaygılanmaya da gerek kalmadı çünkü bütün gece yollarda taban tepiyor, yerli malı Jordan Irmağı'nda boğulmak için can atıyorlar; çocuk sahibi olup onları yıkamak, beslemek, altlarını değiştirmek kaygısı da kalmıyor çünkü genç erkekler atlarına binip gidiyor, o güzel savaşlarda ölüyorlar; ayrıca, yalnız başına yatmak zorunda bile değilsin, uyumak zorunda bile değilsin; bu yüzden yapman gereken tek şey, arada bir köpeğe sapayı göstermek ve 'Hiçbir şey için teşekkürler Tanrım,' demektir.